Küçük Sorunlar


Yok sayılır hep küçük şeyler. Görmezden gelinir, ihmal edilir.

İnanırız çünkü, küçük sorunları göz ardı edersek, diğer insanlarla karşılaştırıldığında o kadar da kötü sayılmayan bir hayatımızın olduğuna. Ya da sadece inandırmak isteriz kendimizi.

Bu inanç için ise ispatlar gerekiyor. İşte tam burada çeviriyoruz çevremizi bizden daha kötü durumda olduğunu düşündüğümüz insanlarla. O insanlara bakıp devam ettiriyoruz yalanımızı ve sözde ne kadar iyi durumda olduğumuzu görüyoruz. Halimize duacı oluyor ve şükrediyoruz.

Oysa biz farketmesek de kalın bir çizgi var katlanmak ve şükretmek arasında.
Continue reading

Başarmak..



Hep başkası çeler gözü, hep başkası gibi olmak ya da başkasının sahip olduklarına sahip olmak ister insan. Küçük bir çocukken bile elinde tuttuğuna bakmaz da oyun arkadaşının elindekini ister. Zamanla ilerler ve sinsice gelişir bu biliş. Nasıl ki örterse insan büyüdükçe çocukluğu, kapatır aynı şekilde üzerini yaptıklarının gerçek nedenlerini.

Devamlı istemeye devam eder bastırsa bile çocukluğunu. Reklam görür ister, araba görür ister… Artık herşeyi olduğunu düşündüğü sırada –aslında başından beri istediğini anladığı– mutluluğunu ister. Ve fark eder ne elde ettiği başarılar ne sahip olduğu şeyler mutlu kılmaz onu.
Continue reading

Seçilen Çevre ve Seçilen İnsanlar


Hissettiği gibidir insan. Düşündüğü, inandığı.

Bir sabah kalkarsın, kendini ölüme o kadar yakın hissedersin ki, bıraksalar da sonsuza kadar uyuyayım şu yatağımda dersin.

Başka bir gün de daha enerjik, daha genç hissedersin.

Peki nedir böyle hissetmemize sebep olan? Gerçekten bir gün öyle bir gün böyle diyen yıldız fallarını gibi rastgele midir enerjimiz?

Klasik hikaye vardır; O, bir gün birine mektup yazmış, sonra O ‘na gülmüş de, sonra bilmem kim de gaza gelip gülmüş sonra da dünyada barış olmuş..

Yok öyle bir şey. O hikayede bir kişi sadece ve sadece istemediği için gülmese bütün hikaye yalan olur. Siz bırakın başkalarının ne yaptığını da kendi çevrenize bakın.

Çevremizdir bizi kuşatan, etkileyen, biçimlendiren herşey. İşte budur aslında bütün hissetiklerimizin sebebi. Bazen basit bir ezgidir aklımıza takılan, bazen ise bir kişinin söylediği laf değiştirir tüm ruh halimizi. Ve ilginçtir ki çevremizi de biz seçeriz herşeyi seçebildiğimiz gibi.

Peki siz çevrenize nasıl insanlar seçiyorsunuz? Enerji dolu ve enerji verenleri mi, yoksa gavurların “drama queen” dedikleri cinsten insanları mı? Yok eğer ben iyi gün dostu değil, kara gün dostuyum diyorsanız hemen sizi şöyle alalım.

Çevrenizdeki insanlar sizin karakterinizi, enerjinizi etkiler. Bu karşılıklı bir etkileşim zinciri aslında. Hatta zincirleme reaksiyon bile diyebiliriz. Bilgi dolu, mütevazi insanlar arasında nasıl alçakgönüllü olmayı öğrenediğiniz hatırlıyor musunuz? Ya da nasıl hırs küpü olmuştunuz o üniversiteye giriş sınavlarında.. Halbuki siz ikisinde de, sizdiniz.

Çok basit; çevrenize mutlu insanları aldıkça, sebepsiz yere onların mutlu olabildiklerini gördükçe ne kadar basit şeylerden mutlu olabileceğimizi anlarız. Bir çocuğun şeker yemesindeki surat ifadesinde bile saklı olabilir mutluluk, tabi onu görebilirseniz, görmeyi öğrenebilirseniz çevrenizden. Eğer tam tersi bir çevreyi seçerseniz, Afrika ‘daki çocuklar için bile ağlamaya başlayabilirsiniz.

Burada bahsetmek istediğim şey, hayatta olan bitene kayıtsız kalmanız değil. Tam tersine olumlu bir şekilde çözümün parçası olmanız. Ama sizin çaresi olamayacağınız olaylar vardır. Değiştiremeyeceğiniz şeyler vardır bu hayatta. O zamanlarda o olaylara oturup ağlamanız sadece üzgün bir insan yapar sizi. Belki enerji dolu, yapıcı düşünceli bir insan olsaydınız bir çare için fikir üretmeye başlamıştınız üzüntünüzü (Ve haliyle kendinizi) düşüneceğiniz yerde.

Sizin negatif gördüğünüz, enerjinizi emen ve fikirlerine inanmadığınız bir arkadaşınız mı var? Hemen bırakın görüşmeyi. Çıkarın aklınızdan ayıpları, hakkınızda söylenecekleri. Kendinizden verdiğiniz ödünlerden, kaybettiğiniz vakitlerden daha mı önemli bütün bunlar?

Kara gün dostluğuna gelince. Ben çevremdeki negatif insanlarla çok sohbet etmem. Çekmez muhabbetleri ve sessiz kalırım yanlarında. Hayatı toz pembe yaşamak istemem değildir bunun sebebi.

Drama insanları, çözüm aramazlar. Sadece ağlarlar ve mutlu eder onları bu gördükleri ilgi, alaka ve dikkat edin, hep aynı cümleyi kurarlar ; “Bak kötü günümde kimse yok”. Evet yokum. Ve olmayacağım. Kendine olan düşmanlığında ve sabotajında ben yokum. Kendine acımana ve bundan mutlu olmana ben katkıda bulunmayacağım. Çünkü bu senin kaderin değil. Kendi hayatının değişimi senin elinde. Eğer sen buna kader diyorsan, inançlarına saygım sonsuz. Devam et ama negatifliğini benden uzak tut.

Ama yok eğer, gelip benim çözüme ihtiyacım var ve bunu tek başıma bulamıyorum diyorsan; hazırım sonuna kadar yürümeye seninle! Çok arkadaşım var dertleştiğim, bana sorunlarını anlatan ve benim bakış açımı isteyen. Hiçbir zaman arkamı dönmedim çözüm arayanlara ve dönmem de.. Ben de onlardan biriyim zaten.

Bir şeyi iyi ayıralım;
Sorunlarla karşılaştığınızda sisteme isyan eden, başkalarının acılarını paylaşan insanlardan mı olmak istiyorsunuz, yoksa o andaki kendi halinizde sizin de katkınız olduğunu düşünüp çözüm arayanlardan mı?

İşte farklılık bu bakış açısında. Ben ağlayarak, lanet ederek sorun çözen kimseyi görmedim. Ama neden diye sorarak pek çok çözüme ulaştım.

Peki sizin çevrenizdeki insanlar nasıl yaklaşıyor sorunlarına?